6 Temmuz 2011 Çarşamba

Bağımsız Yayıncılığın Sonu Mu?

Biz bağımsız yayıncılar tarafından kaleme alınan bu metin bir bildiri değildir, bir dayatma asla değil… Bu yazıda amaçlanan şey; bir siyasi duruşun, bir siyasal görüşün propagandasını benimsetmek, yaymak; bir partinin program takdimini yapmak, dünyaya bakışını sunmak değildir. Burada siyaset yapılmamaktadır. Aşağıda imzası olan farklı çizgideki biz yayıncılara tek tek bakılınca, bunun böyle anlaşılması gerektiği çok net bir şekilde görülecektir. Ve şu da görülecektir ki, aşağıda imzası olan yayıncıların ortak özelliği başına buyruk olmaktır, kimsenin onayına, kimsenin iznine gereksinim duymadan, dilediği davranışı sergileyen ve zaman zaman mucize sonuçlar da alabilen bir yapıda olmamızdır. Bunun kısaca tanımı ise şudur: Bağımsız bir duruş sergilemek.

İşte şimdi tam da bu noktada, bu bağımsız duruşun bedeli bize -dolayısı ile siz okurlara- ödettirilmek isteniyor.

Biz ve bizim gibi bağımsız yayıncılar her taraftan sıkıştırıldık, her yandan kuşatıldık. Ortalıktan çekilmek, yok olmak tehlikesi ile karşı karşıyayız, mevcudu kalmayan nesneye dönüşmek, yok pahasına gitmek üzereyiz.

Bir yanımızdan holding, banka, medya yayıncılığı, bir yanımızdan korsan yayın ve diğer başka bir yanımızdan da tek tipleşmiş bir Milli Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve belediyeler, bize cehennem azabının ne olduğunu göstermişlerdir. Bizlerin yayımladığı eserler, yazılı ve görsel medyada yer bulamamaktadır. Basının adına medya denmiş, bu sözsel değişimle birlikte birtakım yeni anlayışlar hâkim olmaya başlamıştır. Ve artık içinde bulunduğumuz dönemdeyse medya adı da geçmişte kalmış, evrim geçirip tekelci medyaya dönüşmüştür. Artık esas olarak, kapalı devre bir tanıtım, kapalı devre bir sunum yapılmaktadır. Tanıtım ve sunumlarda, bol reklam veren ve bol reklam alan boyutunun gerektirdiği her türden ilişki, kapalı devre paslaşmalar ile gelişmektedir. Her türden sunum ve tanıtımda eser niteliğinin, okunur olup olmamasının, kalıcılığının, edebi değerinin vb. hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur.

Artık söz konusu olan iyilik, güzellik, kötülük, çirkinlik, ilericilik, gericilik dışında bir şeydir. Mesele tamamen piyasadır. Eser artık eserlikten çıkmış, sadece bir maldır o. O artık piyasa koşullarında pazarlanacak bir metadır. Pazara sürekli mallar sunulur, içinden kimi tutar, kimi tutmaz. Holding kâr zarar hesabını salt yayınevi boyutunda yapmaz, yayın ile hiçbir ilgisi olmayan alanlardaki -elektrik, inşaat, otomotiv, beyaz eşya, kara eşya, para, pul vb.- diğer şirketler de bu boyutun içerisindedir. Piyasalarda iş külliyen değerlendirilir. Holding olarak değerlendirilir, tek tek şirketler olarak değil. Holdingler bazen zarar eden şirketlerini kapatmazlar. Kaldı ki bu şirket salt kâr zarar hesabı gözetilerek kurulmamış da olabilir. Asıl mesele reklam olabilir, marka olabilir, imaj olabilir, şu ya da bu ilişki olabilir, her şey olabilir.

Tekelci medyanın bugün ulaştığı durum, biz bağımsız yayıncılar açısından içler acısıdır. Tekelci medya, devredeki bir akımı kesebilmekte veya yeniden bir akım yaratabilmektedir. Tasarımlayıp, piyasayı sanal yıldızlar ile doldurabileceği gibi, gerçek olanların, sahicilerin üstünü çizebilmektedir.

Değerli okur; lütfen yazılanları, çizilenleri, söyleşileri, röportajları, çok satanları vb. şöylesine bir düşününüz ve etkilenip aldığınız kitapların bazılarını da bu düşüncenizin yanına ekleyip, bir bütün olarak yeniden düşününüz. Düşünmek her zaman iyidir. Düşünmek var olmak demektir. Şimdi biraz da işimizin dağıtıcı ve kitapçı boyutuna gidelim. Masanın üstündeki bir bölüme onları yatıralım. Bizi kitapçıya, dolayısıyla okura ulaştıran ve bize benzeyen, bizim çapımızdaki dağıtım şirketlerinin önemli bir bölümü ya batmış ya da ticari işletmesinin yönünü başka bir alana yönlendirmiştir.

Hâlâ ayakta kalma becerisi gösteren dağıtım şirketleri ise, yukarıda söz konusu edilen bizim dışımızdaki holding yayınevlerinin kitap servisi ile ağırlıklı olarak ilgilenmek zorunda kalmakta, bizler ise bu dağıtım şirketlerinde konu mankenliğimizi sürdürmeye devam etmekteyiz. Holdingler onlara kurallarını dayatmakta, bizler ise, hâlâ inatla bizleri izleyen okurlar sayesinde bazı raflarda yer bulabilmekteyiz.

Dergi yayıncılığı yapmakta olanlarsa, tekel durumundaki dağıtım şirketlerine kapak fiyatlarının % 50 ile % 80'i arasında pay vermeden dergilerini bayilere verememektedir.

Örneğin YAYSAT 3.000 adet dergiyi dağıtmak için 2.950 YTL., satılan her dergi için % 18 ve %50 oranının üstünde iade alınan her dergi için 0,40 YTL. talep etmektedir. Bu koşullar, geçtiğimiz yılın son ayında, mevcut sözleşmelerin süresi bile dikkate alınmaksızın, tüm YAYSAT tedarikçisi dergilere bildirilmiştir. Yayın ile okur arasında köprü olan birçok kitapçı dükkânıysa, Milli Eğitim Bakanlığı'nın yanlış uygulamaları sonucu, önce birer birer, son bir-iki yıl içinde kitlesel olarak ya kapanmışlar ya da kitabın dışına çıkarak kırtasiyeye yönelmişler, başka işler yapar hale gelmişlerdir.

Oysa Milli Eğitim Bakanlığı, ders kitaplarını gene öğrenciye ücretsiz olarak ulaştırabilirdi, bu iş için de gene kitapçı dükkânlarını kullanabilirdi. Bu iş, tekniğin ulaştığı bu çağda çok da basit bir uygulama ile gerçekleştirilebilirdi. Ders kitabı ücreti, işçi ve memur devlette çalışıyorsa maaşlarına ilave edilebilir, özel sektörde; vergi dairesini, Bağ-Kur'u, SSK'yı, işsizlik söz konusu ise Yeşil Kart'ı kullanarak bir çözüme ulaşılır, bu kurumlarda kitap tutarı ölçüsünde gerekli ödemeler, indirimler ile gene kitapçı kanalı kullanılabilirdi. Böylece, kitabı hem okuyup, hem satan, yaptığı işten keyif alan kitapçıların sayısı büyük ölçüde azalmamış olurdu. Şimdi o klasik kitapçıların da yerini; medya, holding, banka ve son beş yıl içinde de milyar dolarları telaffuz eder hale gelmiş oluşumların dev kitapevi zincirleri almış ve bu alana çöreklenmişlerdir.

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, neredeyse iktidarın tüm belediyeleri, türlü ilişkiler ve irtibatlar ile kendilerine bağımlı yandaş yayınevlerinin tırlar dolusu kitabını ilçelerindeki kütüphanelere, onlar da yetmez ise depolarına doldurmuşlardır. Kültür Bakanlığı da, gene aynı şekilde, bu iş için ayrılan fonu, hem kitap hem de dergi alımında siyasal yanı, ilişki boyutunu gözeterek kullanmaktadır. Korsanı engellemek için -tabii ki korsan engellenememiş ve hatta bandrol sonrasında daha da artmıştır- icat edilen bandrole bizlerin yaptığı ödemeler de bu fona dahil edilmektedir. Sadece işin ekonomik boyutu değil, düşünce ve ifade özgürlüğünü engelleyen hukuki düzenlemeler ve uygulamalar da yayınevlerini hedef alıyor. Sonuç olarak; biz bağımsız yayıncılar -küçük, orta boy, büyük- ortadan silinince, kitap ve dergi yayımcılığı gene sürecektir.

Gene 16 sayfaya bir forma denecek, gene kitaplara kapak takılacak, o kapaklar üzerinde gene yazar adları, eser adları olacak. Gene önünüze çeşit çeşit, tür tür kitaplar konacak. İmza günleri, söyleşiler gene sürecek. Ama bir fark olacak, yavaş yavaş seçiminize sunulan kitaplar birbirine benzemeye başlayacak, bazı canlı türlerinin hızla tükenmesi gibi, bir kültürel tükeniş ile karşı karşıya kaldığınızı gördüğünüzde iş işten geçmiş olacak. Çünkü artık bir zamanların kültürel çeşitliliğini, farklılıklarını yeniden yaratmak mümkün olmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder